Bir çoğumuz az veya çok yada imkanlar dahilinde de olsa Avrupa şehirlerini yurtdışı tatili veya iş gezisi yada bayi toplantıları, vesilesiyle görmüşüzdür. Diyelim ki bu fırsatların hiç biri elimize geçmedi Tv, film veya sinemalarda belli başlı Avrupa ülkelerin başlıca turistik şehirlerini görme fırsatını yakalamışızdır.
Bu hafta değinmek istediğimiz konu Antalya Şehir Kimliğinin halen tam olarak belirlenememesi, belirlendiyse bunun halen vatandaşa, şehir planlarına, mimari yapılarına ve yeni inşa edilen ortak alan yapılarına uyum sağlamadığıdır.
Şehrin narenciye ile ilişkisinden ve bolca narenciye üretiminden dolayı "Portakal" dedik ve hızlıca amatörce yapılmış portakal heykellerini şehrin girişlerine konuldu, ilk başta millet pek anlamadı :) veya benzetemedi ama olmadı. Kamu kurumları, yerel yönetimler yeterince sahiplenmedi ve hikayenin devamı gelmeyince portakal kısmında sadece logolar da kalan bir sembolden ileriye gitmedi ve gitmiyor maalesef.
Şehrin ana yollarında eskiden kalma narenciye ağaçları vardı onlar da gelişen ve hızla büyüyen şehrin hızına yetişemediler veya yetişmesi için çok ilgilenilmedi ama hazır yetişmiş ve pahalı Palmiye ağaçlarını çok sevdik her yeri onları yada Benjamin ağaçları diktik onlarda şimdide pek ilgisiz halde duruyor, Ağaçlar sanki bize "Bizim burda ne işimiz var derler gibi".
Haberlerde yine yağmur ve fırtınada ağaç yıkılmış gibi çeşitli haber izlerseniz bilin ki onlar büyük ihtimal Benjamin yada Palmiyedir.
Narenciye ağaçlarına düzenli olarak bakımı yapılsa zaten fırtınaya dayanıklı hale gelir ayrıca o kadar da büyümez zaten yıkılsa da zarar vermez.
Gelelim Şehir Kimliği sorununa halen elimizde hikayesini yeniden yazacağımız bir çok hikaye var ve bunları Antalya Şehir Kimliği oluşmasına katkı sağlayacak şekilde oluşturabilir ama bunun ortak akılla yeniden ele alıp şehrin kurumsal kimliğinin tamamlanması gerekir ve bunun kısa ve orta vadede planlarının hazırlanması gerekir.
Sadece Altın Portakal film festivali ile şehir sanki normal bir Akdeniz şehri gibi ama Antalya'ya biçilen misyon o değil, Türkiye'nin güneyinde yeni bir İstanbul yaratılıyor ve bu hızla ilerliyor. Kısa zamanda göreceksiniz ki Antalya, nüfus olarak Ankara ve İzmir'i de geçmesi orta vadede çok açık görülüyor ve Türkiye'nin nüfusu en yoğun olduğu 2. büyük şehri olacak.
Yeni açılan imar alanları ve Altıntaş bunun en açık örneği. Elbette şehir gelişsin, büyüsün ve ekonomik olarak ülkeye katkı sağlasın ama bunun daha düzenli ve planlı yapılması gerekli yoksa yeni bir İstanbul derken mevcut İstanbul'un karma karışık, kaos (Trafik, yapılaşma, demografik ve güvenlik sorunları) halinden öteye gidemeyiz ve her şey sadece sayısal olarak büyür.
Elimizde bunu yapacak zaman, imkan ve insan kaynağı fazlasıyla var ve bu planlama "Şehir Kimliği" ile beraber yeniden ele alınmalı ve oluşturulmalı yoksa şehrin sakinlerine ve yerli ve yabancı ziyaretçilerine özendiğimiz Avrupa şehirlerindeki gibi Kaliteli Hayat standardını sunmaktan ve satmaktan uzak kalırız. Antalya olarak turistlere sadece her şey dahil otelleri satmanın yanında kaliteli ve düzenli yaşam yapısı ile Marka olmuş şehir de sunmak zorundayız. Yoksa ülkemizde mevcut, şehir kimliğinden uzak, sağa sola savrularak sadece sayısal olarak büyümüş, sıradan bir sahil şehri olarak hayatına devam eder.